Betül' e Finansal Yardım

Aşağıdaki gibi bir finansal yardım yapmak isterseniz betulkar(at)gmail.com adresine gönderim yapabilirsiniz. :D

Şaka bir yana Paypal ile ne kadarlık bir gönderim yapmak için ne kadar komisyon alınıyor diye kontrol ederken bu görüntü çıktı karşımıza. Absürdlüğünden ilham aldım. Ve Betül' e finansal yardım kampanyası başlatmaya karar verdim.Gönlünüzden ne düşerse artık :D

Aslında bu yazının asıl amacı şu konuya biraz değinmekti.Amerika bir arkadaşımız bir aplikasyonla satın aldığı Starbucks kartına bağış yapılmasına ön ayak olmuş. Dileyen kartın ID numarasını Starbucks şubelerinde kasaya vererek bedava kahve içerken dileyenler de içine bağışta bulunmuşlar. Günün sonucunda Starbucks bu kartı kapatmak zorunda kalmış. Çünkü kartın özelliğinde bellirli bir meblağdan fazlası karta yüklenemiyor. Oysa Jonathan's Card alması gerektiğinin kat be kat üstü yükleme aldığı için bu güzel deneyim kısa sürmüş.

Biz de kendi aramızda konuşurken keşke Türkiye' de insanlar böyle gönlü bolluluk yapabilse dedik. Ama muhtemelen böyle bir kampanya olsa Türkiye' de ağzı olan konuşacaktır. İlgili yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.


Korkuyor ve Utanıyorum

13-14 yaşlarındaki kızlarııızın evliliğinin dinsel gerekçelerle toplum nazarında olağanlaştırılmasından,

50-55 yaşlarına gelmiş çocuklarımızın emeklilik için önünde aşılmaz bir dağ gibi duran yıllara dayanamaıip adı konmamış bir köleliğe mahkum edilmesinden,

Türk toplumunun örf adet ve geleneklerinin korunması adı altında oluşturulacak devlet güdümlü ahlak timlerinin sokaktaki kadınlara kılık kıyafet dayatmasından,

Hastalıkların tedavisi için bilimsel yolların terk edilip din adı altında hâlâ hurafelerden medet umulmasından,

Gelir dağılımındaki adaletsizliğin yığınları fakirleştirip, camii avlularında aşevleri adı altında oluşturulacak birimlerin insanları namaz karşılığı bir tas çorbaya muhtaç etmesinden,

Dinsel gerekçelerle coğrafyanın hamiliğine soyunup, maneviyatın kişisel hırslara tahvil edilerek askerlerimizin bir hiç uğruna kurban edilmesinden,

Asgari ücret ve emekli ayliklarinin 30 somun ekmeğe denkleştirilip, fakirliğin cennet belirtisi olduğu inancının kökleşmesinden,

Tarihten süzülüp gelen, bizi biz, yapan, Türk yapan, Anadolulu yapan kök kültürlerimizin batıl inanç, paganizm suçlamalarıyla itibarsızlaştırılarak, çöl kültürüne mahkûm edilip, köksüz yığınlara dönüştürülmesinden,

Hak, adalet, eşitlik, mücadele, şeref ve haysiyetin sadaka, kanaat, şükür, rıza, sadakatle yer değiştirmesinden,

Cennet - cehennem, ödül - ceza sarmalında bunaltılarak, çocuklarımızın akıl ve vicdanlarının dinsel otoritelere teslim ettirilmesinden,

İçinde bulunduğu tüm bu çaresizlikleri kendi iradesiyle yenebileceğini unutup dayanılmaz acılarını dindirmek için maneviyatla süslenmiş binaların mermer eşiklerine yüz sürmesinden,

korkuyorum!

Ve;

Oğullarım ve kızlarımın bu muhtemel perişan geleceklerini görmeme rağmen,

devletin verdiği 50 yaş emekliliğini sus payı, rüşvet gibi kabul edip sustuğum için,

hastane kuyruklarında ve avanta kömürlerin dumanlarında zehirlenip ölmediğim için,

döverler, söverler korkusuyla onların geleceğini savunamadığım için,

kendimden ve insanlığımdan utanıyorum!..



Not: Yazı beni çok etkiledi. Yazardan blogumunda paylaşmak için aldım. Severek kabul etti ama ne yazıkki adını paylaşmak istemedi. 

Merhaba Dünya Vol.4

Ben her sene bir veda yazısı yazdım. O seneler ne yaşadığımı yazdım gelecek yıldan neler beklediğimi. Bu yazıları yazmak pek keyifli oldu hep. Bu seneyse öyle tembelim ki blogum konusunda kolumu kaldıramadım nedense :( Üstüne üstlük her sene "daha fazla yazacağım bu sene" sözleri vererek. Bu sene geçen senden de az yazmışım iyi mi?



Niye böyle oldu dersek sanırım sorunun cevabını blog trendinin farklı bir tarafa kayması şeklinde verebilrim (bknz: içeriksiz photobloglar, videobloglar) Ya da blogculuğu çook önceleri keşfetmiş bir insan olduğuma da bağlayabilirim. Hatırlıyorum da sene 2005, dönemlerden ise Sonbahar! İstanbul'a üniversite için yeni gelmişim. O zaman daha Facebook Türkiye'de yok. Twitter ise ortada bile yok. Messenger'ın Space adını verdiği bir ürünü vardı bilmem hatırlar mısınız? Space ile kendi alanınızı bir nevi kişisel websitesi gibi yaratabiliyordunuz. Blog alanı, fotoğraf yükleyebileceğiniz bir alan, kişisel radyonuzu oluşturabileceğiniz ayrı bir alan... Bu space blogundaki yazılarım ilk yazılarımdı. Üniversite hayatımdan, hocalardan İstanbul'dan bahsediyordum. Aslında taa o zamana dayanıyordu bu bloggerlık hikayem. Sonra msn kullanmaz oldum. Blogger'ı keşfettim sene 2008 olunca. Space' im de hayalet şehir görünümünü aldı. Hatta 2011 içinde servisi tamamıyla kapatıp Wordpress' e aktardılar oradaki tüm içerikleri.



Ben hep kişisel blog yazdım. Ama yeri geldi dayanamadım siyaset yazdım, yeri geldi pazarlama yazdım o ayrı...Tabiki ikinci sebebim birincisinin yanında biraz zayıf kalıyor aslına bakacak olursanız. Çünkü yazı yazmak insanda bir nevi hastalık gibi bir şey çoğu kez. Ben de o hastalardanım. Bu blogumla birlikte bilen bilir toplamda 3 blogum var. Diğerleri biraz atıl kalıyor ne yazıkki. Önceliğim hep bu taraf oldu şimdiye kadar.Kendimi en rahat hissettiğim alan burası oldu çünkü hep. Burda hiç zorlama yazmadım hiç kasmadım. Hep olduğum gibi oldum. Markalar hediyeler yolladı yazmadım. Bana yazacak keyif vereni yazdım. Hediye göndermeyene de niye göndermiyor demedim. Onları da anladım içten içe hep :D



Şimdilerde bu ilk göz ağrımın başı ağrıyor. Pabucunu dama attım da azıcık. Yeni bir projem oldu 2011 sonunda. Kasım 13'ten beri yayında. Yeni bir heyecan verdi. Şimdiye kadar amatör ruhla ama profesyonelce yapmaya çalıştığım yazma işini iş haline sokmaya karar verdim. Hani nedir neden bahsediyorsan derseniz eğer şuradan bakabilirsiniz ne olduğuna. İsterseniz şuradan Twitter'da takip ederseniz, isterseniz de şuradan da Facebook sayfasını like ediverirsiniz. :D



Şimdi bahsedince neden buraya yazmadığımı, neden daha önceleri deli gibi yazdığımı garip oldum bir. Kızdım kendime bu blogu bu kadar yalnız bıraktım diye. Bu sefer söz vermiyorum dürüst olmak için bloguma kendime ve hepi topu 120 küsür izleyicime yalan olmasın diye. Ama diyorum daha fazla yazmak istiyorum. Fazlaca...