Bugün elime geçen mailin son bölümünü sizlerle paylaşacağım. Bu bölümü paylaşmadan hemen evvel şu sıralar çok popüler olan facebook sosyal ağında çok popüler olan bir video var onu izledim. Özlediğimiz bir tavır ve duruş sergileyen bir milletvekilinin TBMM'deki konuşmasının videosu. Yazı sonunda da sizlerle onu paylaşmak istiyorum.
Mayıs 1997 YAŞ toplantısında
"160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması",
başbakan Erbakan'a onaylaması için "
dayatıldı".
Bu uygulama, ordu içindeki Gladio'yu,
yani
ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu
çünkü kontrgerilla,
artık “Fethullahçı Gladio”ydu.
28 Şubat kadrosu içinde
"ABD'nin Truva Atı"
ol
an bir de general vardı:
Çevik Bir.
Çevik Paşa da hemen sonra TSK tarafından sessizce tasfiye edildi
ve sadece bu nedenle bile, "İrtica", 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı.
1994-1998 arasında genelkurmay başkanı olan
Org. Karadayı şunları yaptı:
ABD ve NATO yuvalanmasını,
yani kontrgerillayı genelkurmay karargahından çıkardı.
Özel Kuvvetlerin ulusal amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi.
Özel Harp subayla
rımızın Çin'in Uygur bölgesinde
ve Çeçenistan'da "kullanılmasına" engel oldu.
1998 yılında genelkurmay başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu,
ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu "açık bir dille" belirtti.
Kıvrıkoğlu, Washington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde
"ABD'yi ziyaret etmeyen ilk ve tek Genelkurmay Başkanı"
olarak tarihe geçti.
Kıvrıkoğlu,
"28 Şubat'ı BİN YIL sürdürmeye kararlıyız"
diyen komutandı.
Demek istediği aslında, "ABD tehdidine karşı, bin yıl da sürse direnilecek" olduğuydu.
Mesajı alan ABD, aynı sözcüklerle yanıt verdi:
BİN YILIN MEYDAN OKUMASI
(MILLENIUM CHALLENGE 2002) !
ABD, "bu" isim altında,
24 Temmuz 2002'de Nevada çölünde
Türkiye'yi işgal tatbikatı yaparak "gözdağı" verdi.
|
Bu, "ABD tarihinin" en büyük askeri tatbikatıydı.
ABD'nin yarı resmi
ajansı olan ASSOCIATED PRESS,
"tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu"
açık açık yazdı.
Tatbikat senaryosu alabildiğine ilginçti.
Assoc. Press'e göre, tatbikatın resmi senaryosu şu şekildeydi:
Türkiye'de bir "deprem" oluyor (!) ve TSK, “karışıklığı önlemek için” yönetime el koyuyordu.
Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri önce Kıbrıs'ı kuşatıyor ve "96 saat içinde" "hede
f ülkeyi" işgal ediyordu.
"96 saat", TSK'nın bir dış saldırıya karşı hazırlanması için gerekli olan minimal süredi
rve bu süre, TSK tarafından "kozmik sır" düzeyinde saklanıyordu (saklandığı
“sanılıyordu”).
Tatbikatta işgal sü
resi olarak "96 saat" seçilerek,
"hedef ülkenin Türkiye olduğu", "anlayan kişilere"
anlatılıyordu...
O dönemde Dışişleri Bakanı olan Gül,
2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir
"gizli anlaşma" yaptığını itiraf etti.
mayacağını", "gizli olduğunu" söyledi.Gül, anlaşma içeriğini "açıklaya
13 Temmuz 2003'de Doğu Perinçek bu gizli anlaşmanın maddelerini açıkladı.
Birinci madde:
"TSK ve ÖKK 4 ay içinde Kuzey Irak'tan çekilecek"
şeklindeydi.
Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan
3 ay sonra,
ABD ordusu "Türk askerinin başına çuval geçirdi".
"Çuval geçirme" eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir "ihtar"dı.
Başbakanımızın o günlerde kullandığı
"Müzik notası"
vecizesi, yine,
"anlaşmanın uygulanması gerektiğine"
ilişkin TSK'ya yönelik bir uyarıydı.
"Biz anlaşma yaptık,
Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu Başbakan, TSK'ya.
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in,
"Çuval olayı"ndan sonra Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektupta şöyle deniyordu:
"TSK (ÖKK kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır"
Rumsfeld, çuvalı "Erdoğan'ın değil",
"TSK'nın başına geçirdiklerini" böylelikle anlatarak,
Başbakan Erdoğan'ın "içini rahatlatmak" isti
yordu.
Ulusal devlet ve Kemalizm karşıtı açıklamalar yapan, Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının "artık geçersiz olduğu" açıklamalarını yapan Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi.
Buna ses çıkarmadı, böylece "Ergenekoncu" olarak suçlanmaktan kurtuldu.
"Başına çuval geçirilmesi"ne
ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen
"akıllanmayarak" sınır ötesi harekatta ısrar eden
TSK'ya karşı,
Org. Torumtay zamanından beri hazırlanmakta olan organizasyon
artık açığa çıkarılacaktı ve düğmeye basıldı.
"ABD'ye direnen
5 Genelkurmay Başkanı"
ve
destekleyici tüm unsurlar
"Ergenekon çetesi"
olarak suçlanacaktı.
Suçlama belgeleri aslında çoktan hazırdı,
ama Org. Özkök "Ergenekoncu olmadığından",
onun görev süresince organizasyon "uykuya" yatırılmıştı.
Organizasyonun
uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı kullanılan "Şemdinli olayı"dır.
O günlerde, Büyükanıt "çete kurmakla" suçlandı fakat sonuç alınamadı.
Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan
30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında
"Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon,
çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan,
'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt" demektedir.
Koru, yazısında 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın
sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmektedir.
Ne var ki, şimdi bu “masum” tanımlamadan vazgeçilmesi,
daha büyük ve kapsamlı bir düzeneğin çalıştırılması zorunludur.
Bu,
günümüzde devam eden
Ergenekon davasıdır.
ABD'nin belirli-belirsiz "her tür" desteğiyle iktidara gelen AKP,
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye
"sorun çıkarmadan"
eş başkanlık yapabilmek için,
başta TSK olmak üzere tüm ulusalcı güçleri saf dışı etmek zorundadır.
Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve
"1991 öncesinde olduğu gibi"
ABD ile tam uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktır.
AB'nin de "bir kriter" olarak dayattığı gibi,
TSK
"sivil otoriteye"
tabi olacak,
kendisine Atatürk tarafından verilmiş olan
"ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma"
görevini unutacaktır.
"AKP sivil darbe ile değil, seçimle geldi"
itirazı yapacak olanlara da şunları söylemeliyim:
CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation'un yayın organlarında
ve
ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda şöyle deniyor:
"ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez,
Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi,
Tayyip Erdoğan'ın Başbakan
, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması halinde
ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya devam edebilir."
20 Ekim 1996, Abramowitz:
"Erdoğan, Erbakan'ın yerini almalıdır"
(bu tarih, 3 Kasım 2002 seçimlerinden “6 yıl” öncesidir !)
Tüm bu yazılanları; yazılandan da öte yaşanmış gerçekleri okuduktan sonra "Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin!" demek düşüyor bana da. Bir gün gelir ki birileri kerelerce olduğu gibi bu milletin ayağa kalkmasını ve hesaplar sormasını sağlar, sağlayacaktır. Atanın dediği gibi bu millet ilelebet payidar kalacak.
Betül KARA
14:43, 16 Ocak 10
"Birgün mutlaka iktidarı ele geçireceğiz ama bu kanlı mı olur kansız mu olur bilemiyoruz."
YanıtlaSil"Refah'a oy vermeyenler patates dinindendir."
"Glu glu dansı yapıyorlar, mum söndü oynuyorlar."
1997-98 arasında Erbakan'ın sarfettiği sözlerden sadece birkaçı. Aradan 13 yıl geçti, o zamanın milletvekili şu an cumhurbaşkanı, istanbul belediye başkanı ise başbakan...