Pera'da sevdiceklerle eğlenmek!

Kim ne derse desin ben çok seviyorum Taksim'i, İstiklâl'i. Hep de seveceğim galiba. İstanbul'a geldiğimden beri bu yerlerin çok sağlam karakterleri olduğunu düşünüyorum. Benim çevremdeki birçok insan özellikle İstiklâl Caddesi'nden hoşlanmaz. Oysa ben bin bir türlü insanın nadir bir araya toplanabileceği bir yer olduğu için İstiklal'de zaman geçirmekten inanılmaz bir zevk duyarım...

En sevdiğim şeylerden biri cadde boyunca yürürken kulağımda kulaklıklarım müzik dinlemek. Sanki bir film sahnesinden bir kare gibi. Hayatın bir fon müziği var ve ben o müzik eşliğinde insan hareketlerini izliyorum. Bir de aklıma hep TRT'nin yaptığı o sosyolojik programlarda insan kalabalıklarını bir tarafa doğru yürürken ki görüntülerini gösterdiği programlar gelir.Herkesin kafasında bir düşünce herkesin bir derdi sevinci kederi var tabi...
İşte bu insan kalabalığının eksik olmadığı İstiklâl benim için İstanbul'un en güzel yerlerinden biridir. Amacından neredeyse şaşacak olan yazımı rotasına tekrardan çekerek size dün gecemi anlatmak istiyorum.

Dün gece Adana'dan gelen sevgili ablacımla, kuzen ve sevdicekle birlikte Lokal Pera* da eğlendik.
Özellikle ablam ve benim için iki Türk Sanat Müziği aşığı olarak çok eğlenceli bir gece oldu. O muhteşem şarkılar eşliğinde sevdicekten alınan rakı nasıl içilir dersleriyle kafaların gitgide güzel olmasıyla gece bambaşka bir şekilde geçti. Hayatımda ilk kez dansöz gördüm sonra bunu eklemeden edemeyeceğim. Şöyle karşılıklı bir oynamak vardı ama tehlikeli sularda yüzmenin de alemi yok tabi (: Bir de şu var ki ablamla olur olmadık şarkılar isteyerek solisti biraz sinir ettik galiba.(bknz: "Her mevsim içimden gelip geçersin", "Unuturum diye yorma kendini" vs.) Anlayacağınız tahminimden çok daha fazla eğlendim.


Yıllardır neredeyse her hafta bir şekilde gittiğim taksimde ilk defa ruhuna uygun bir eğlence yaşadım diyebilirim. Beyoğlu'nun her zamanki o çoook eski zamanlardan kalma ruhunu dün
sanki gerçekten buldum. Hele ki bir de Lokal Pera' nın o cana yakın çalışanları var ya onları buradan anmadan edemeyeceğim. Her zaman güler yüzlü ve hızlı servisle yine gönlümüzü fethettiler. Bunun Marmara Üniversitesi mezunu olmamla bir alakası var mıydı bilmiyorum. Belki biraz torpilli olabiliriz. Ama oradaki herkesin çok eğlenmiş olduğuna bahse girerim.

Dün gece çok güzeldi. Bunun için başta sevdiceğime teşekkür ediyorum...

Sonra da ablacığıma tabi ki...

İyi ki geldi. Şenlendi hafta sonumuz...
Tekrar görüşmek üzere.



Betül Kara

20:34

31 Ocak 10, Pazar


* Marma Üniversitesi Mezunları Lokali (İstanbul’un en az 100 yılına şahitlik etmiş ve hala görkemini koruyan Mısır Apartımanı’nda yer alan Lokal Pera’nın büyülü atmosferinde müzik, eğlence ve lezzet sizi bekliyor diyerek bir de reklam yapayım bari :)

göz kırpan martı, kelebekler, a little snowflake vs...


Yazmak zamanı gelmiş de geçiyor...

Sanki bir haftadır evimde değil gibiydim. Başka bir mekan bambaşka bir koku o mekanda, aslında direkt bambaşka bir gezegendeydim sanki. Yıllar öncesinin hukuku vardı sanki o gezegenle aramızda. Tuhaftı ama huzur vardı!

İşte ben tam cümleleri kurarken kendi kendime dün sabah vapurda martılar geçiyordu deli gibi hemen yan tarafımda, pencereden izliyordum ben de onları aslında. Son bir tanesi işte tam da bunun gibi bir şey döndü ve bana baktı. Hatta göz kırptı (: sanki kurduğum cümleleri duymuş ve

bana aferin der gibiydi. Gülümsedim şapşal şapsal o küçük martının ardından bakarken. Yalnız benim dediğim gibi gülümseme olmamış o sırıtmaydı muhtemelen yan tarafımdaki amca garip garip bakıyordu bana.

Amca nereden bileceksin bu sevinç hallerinin temeli nedendir? Ben bile bilmiyorum ki. Dahası mutluluk mu bu onu bile bilmiyorum. Sadece karnımda kelebekler uçuşuyor. Tam zamanıydı hem de; karların uçuşmasına benzettim onları çünkü bir de.Kaçıştılar içimde dört bir yana. Sonra orada o

kelebekler bir hava akımı yaratıyorlar sıcacık.
Sahlep içmiş gibi oluyorsunuz sanki. Kokusuyla birlikte alıyor mu bir sarhoşluk hali...

Ne o aşık mı oldun diyeceksiniz şimdi. İnsanın böyle şeyler yazması için sanırım illaki aşık olması gerekmez. Aşk böyle şeyler yazdırmaz bir kere, genelde acı vardır onun içinde. Böyle kar taneleri, martılar, kelebekler, gülücükler yer edemez onun varlığında kendilerine.

Gülümseyerek bakın bugünlerde etrafınıza İstanbul çok güzel. İnsanlar çok güzel sonra. Dikkatli bakınca görülüyor emin olun.

Soğuk günlerde içinizi ısıtacak bir şarkı dinleyin.

Ve içinizi gerçekten ısıtacak bir sahlep için!

Kokusunu çeke çeke burnunuza...

Benden herkese;


when you kiss me

I know you miss me
And when you're with me
The world just goes away
The way you hold me
The way you show me that you
Adore me--oh, when you kiss me
...

Betül KARA

02:17
22 Ocak 10, Cuma, İstanbul

Yakın Tarih-3



Bugün elime geçen mailin son bölümünü sizlerle paylaşacağım. Bu bölümü paylaşmadan hemen evvel şu sıralar çok popüler olan facebook sosyal ağında çok popüler olan bir video var onu izledim. Özlediğimiz bir tavır ve duruş sergileyen bir milletvekilinin TBMM'deki konuşmasının videosu. Yazı sonunda da sizlerle onu paylaşmak istiyorum.

Mayıs 1997 YAŞ toplantısında
"160 subayın irtica bağlantısı nedeniyle ordudan atılması",
başbakan Erbakan'a onaylaması için "
dayatıldı".
Bu uygulama, ordu içindeki Gladio'yu,
yani
ABD görevlilerini temizlemek anlamına geliyordu
çünkü kontrgerilla,
artık “Fethullahçı Gladio”ydu.
28 Şubat kadrosu içinde
"ABD'nin Truva Atı"
ol
an bir de general vardı:
Çevik Bir.
Çevik Paşa da hemen sonra TSK tarafından sessizce tasfiye edildi
ve sadece bu nedenle bile, "İrtica", 2002 yılı sonuna kadar iktidara el koyamadı.



1994-1998 arasında genelkurmay başkanı olan

Org. Karadayı şunları yaptı:
ABD ve NATO yuvalanmasını,
yani kontrgerillayı genelkurmay karargahından çıkardı.
Özel Kuvvetlerin ulusal amaçlar için kullanılmasına yönelik önlemleri geliştirdi.
Özel Harp subayla
rımızın Çin'in Uygur bölgesinde
ve Çeçenistan'da "kullanılmasına" engel oldu.



1998 yılında genelkurmay başkanı olan Org. Kıvrıkoğlu,

ABD'nin bölge ülkeleri için tehdit oluşturduğunu "açık bir dille" belirtti.
Kıvrıkoğlu, Washington ziyaretini iptal etti ve NATO döneminde
"ABD'yi ziyaret etmeyen ilk ve tek Genelkurmay Başkanı"
olarak tarihe geçti.

Kıvrıkoğlu,
"28 Şubat'ı BİN YIL sürdürmeye kararlıyız"
diyen komutandı.
Demek istediği aslında, "ABD tehdidine karşı, bin yıl da sürse direnilecek" olduğuydu.
Mesajı alan ABD, aynı sözcüklerle yanıt verdi:
BİN YILIN MEYDAN OKUMASI
(MILLENIUM CHALLENGE 2002) !


ABD, "bu" isim altında,

24 Temmuz 2002'de Nevada çölünde
Türkiye'yi işgal tatbikatı yaparak "gözdağı" verdi.

Bu, "ABD tarihinin" en büyük askeri tatbikatıydı.
ABD'nin yarı resmi
ajansı olan ASSOCIATED PRESS,
"tatbikatın Türkiye'yi işgal senaryosu üzerine kurulu olduğunu"
açık açık yazdı.
Tatbikat senaryosu alabildiğine ilginçti.
Assoc. Press'e göre, tatbikatın resmi senaryosu şu şekildeydi:
Türkiye'de bir "deprem" oluyor (!) ve TSK, “karışıklığı önlemek için” yönetime el koyuyordu.
Bunun üzerine ABD Deniz Kuvvetleri önce Kıbrıs'ı kuşatıyor ve "96 saat içinde" "hede
f ülkeyi" işgal ediyordu.
"96 saat", TSK'nın bir dış saldırıya karşı hazırlanması için gerekli olan minimal süredi
rve bu süre, TSK tarafından "kozmik sır" düzeyinde saklanıyordu (saklandığı
“sanılıyordu”).
Tatbikatta işgal sü
resi olarak "96 saat" seçilerek,
"hedef ülkenin Türkiye olduğu", "anlayan kişilere"
anlatılıyordu...
O dönemde Dışişleri Bakanı olan Gül,

2 Nisan 2003 günü ABD Dışişleri Bakanı Powell ile Ankara'da 2 sayfa 9 maddelik bir
"gizli anlaşma" yaptığını itiraf etti.

mayacağını", "gizli olduğunu" söyledi.Gül, anlaşma içeriğini "açıklaya
13 Temmuz 2003'de Doğu Perinçek bu gizli anlaşmanın maddelerini açıkladı.
Birinci madde:
"TSK ve ÖKK 4 ay içinde Kuzey Irak'tan çekilecek"
şeklindeydi.
Gül'ün yaptığı bu gizli anlaşmadan
3 ay sonra,
ABD ordusu "Türk askerinin başına çuval geçirdi".
"Çuval geçirme" eylemi, gizli anlaşmanın uygulanması için bir "ihtar"dı.
Başbakanımızın o günlerde kullandığı
"Müzik notası"
vecizesi, yine,
"anlaşmanın uygulanması gerektiğine"
ilişkin TSK'ya yönelik bir uyarıydı.
"Biz anlaşma yaptık,
Kuzey Irak'tan çık artık" diyordu Başbakan, TSK'ya.
ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in,
"Çuval olayı"ndan sonra Başbakan Erdoğan'a gönderdiği mektupta şöyle deniyordu:
"TSK (ÖKK kastediliyor) Kuzey Irak'ta sizin bilginiz haricinde eylemler yapmaktadır"
Rumsfeld, çuvalı "Erdoğan'ın değil",
"TSK'nın başına geçirdiklerini" böylelikle anlatarak,
Başbakan Erdoğan'ın "içini rahatlatmak" isti
yordu.
Ulusal devlet ve Kemalizm karşıtı açıklamalar yapan, Milli Egemenlik ve Milli Güvenlik kavramlarının "artık geçersiz olduğu" açıklamalarını yapan Org. Hilmi Özkök, böylece, tarihe "başına çuval geçirilen komutan" olarak kaydedildi.
Buna ses çıkarmadı, böylece "Ergenekoncu" olarak suçlanmaktan kurtuldu.
"Başına çuval geçirilmesi"ne
ve Kuzey Irak'tan çıkarılmasına rağmen
"akıllanmayarak" sınır ötesi harekatta ısrar eden
TSK'ya karşı,
Org. Torumtay zamanından beri hazırlanmakta olan organizasyon
artık açığa çıkarılacaktı ve düğmeye basıldı.
"ABD'ye direnen
5 Genelkurmay Başkanı"
ve
destekleyici tüm unsurlar
"Ergenekon çetesi"
olarak suçlanacaktı.
Suçlama belgeleri aslında çoktan hazırdı,
ama Org. Özkök "Ergenekoncu olmadığından",
onun görev süresince organizasyon "uykuya" yatırılmıştı.
Organizasyonun
uykudan uyandırılmasının ilk işareti Org. Büyükanıt'a karşı kullanılan "Şemdinli olayı"dır.
O günlerde, Büyükanıt "çete kurmakla" suçlandı fakat sonuç alınamadı.
Fehmi Koru, "Taha Kıvanç" imzasıyla Yeni Şafak gazetesinde yayınlanan
30 Nisan 2001 ve 1 Mayıs 2001 tarihli yazılarında
"Yeniden kurulsun diye hakkında rapor hazırlanan Ergenekon,
çok kapsamlı, bir partiyle irtibatı bulunmayan,
'devleti yapılandırma' amaçlı bir örgüt" demektedir.
Koru, yazısında 24 sayfa olduğunu söylediği bu dokümanın
sonunda yazanın adının bulunduğunu da belirtmektedir.
Ne var ki, şimdi bu “masum” tanımlamadan vazgeçilmesi,
daha büyük ve kapsamlı bir düzeneğin çalıştırılması zorunludur.
Bu,
günümüzde devam eden
Ergenekon davasıdır.
ABD'nin belirli-belirsiz "her tür" desteğiyle iktidara gelen AKP,
Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında ABD'ye
"sorun çıkarmadan"
eş başkanlık yapabilmek için,
başta TSK olmak üzere tüm ulusalcı güçleri saf dışı etmek zorundadır.
Plana göre, bu dava sürecinde komutanlar yıldırılacak ve
"1991 öncesinde olduğu gibi"
ABD ile tam uyumlu olarak görev yapmaları sağlanacaktır.
AB'nin de "bir kriter" olarak dayattığı gibi,
TSK
"sivil otoriteye"
tabi olacak,
kendisine Atatürk tarafından verilmiş olan
"ulusal bütünlüğü ve laik cumhuriyeti koruma"
görevini unutacaktır.
"AKP sivil darbe ile değil, seçimle geldi"
itirazı yapacak olanlara da şunları söylemeliyim:
CIA'nın yan kuruluşu Rand Corporation'un yayın organlarında
ve
ABD strateji merkezlerinin hazırladıkları raporlarda şöyle deniyor:
"ABD artık ANAP ve DYP gibi partilerle Türkiye'yi kontrol edemez,
Fazilet Partisi'nin başına yenilikçi kanadın geçmesi,
Tayyip Erdoğan'ın Başbakan
, Abdullah Gül'ün de Dışişleri Bakanı olması halinde
ABD Türkiye'yi kontrol altında tutmaya devam edebilir."
20 Ekim 1996, Abramowitz:
"Erdoğan, Erbakan'ın yerini almalıdır"
(bu tarih, 3 Kasım 2002 seçimlerinden “6 yıl” öncesidir !)

Tüm bu yazılanları; yazılandan da öte yaşanmış gerçekleri okuduktan sonra "Tanrı Türk'ü korusun ve yüceltsin!" demek düşüyor bana da. Bir gün gelir ki birileri kerelerce olduğu gibi bu milletin ayağa kalkmasını ve hesaplar sormasını sağlar, sağlayacaktır. Atanın dediği gibi bu millet ilelebet payidar kalacak.













Betül KARA

14:43, 16 Ocak 10


Yakın Tarih-2

Dün aldığım bir mailden yola çaıkarak yazmaya başladığım bilmediğimiz yakın tarihin ikinci
bölümünü bugün sizlerle paylaşıyorum.

Ağustos 1994'de Genelkurmay Başkanı olan İsmail Hakkı Karadayı döneminde
Eşref Bitlis Planı "uygulandı" ve Kuzey Irak'a Çelik Harekatı yapıldı.
35 bin Mehmetçik Mart 1995'de Kuzey Irak'a girdi.

Kuzey Irak'a giren TSK,
ABD'nin "egemenlik alanı"na da girmiş oldu.
Bölge ABD ordusunun işgali altındaydı.

ABD'nin Foreign Affairs, Foreign Reports,
Mediterranean Quarterly ve Joint Forces Quarterly gibi "yarı-resmi" organlarında
"Türk komutanlar hizadan çıktı",

"Türk Ordusu ABD-Türkiye ilişkilerini bozuyor"
türünden görüşlere yer vermeye başladılar.



Çelik Harekatı öncesinde CIA'nın Moskova İstasyon Şefinin CNN televizyonunda Türkiye'nin
'"karışacağını" dünyaya şöyle ilan etti:
"Önümüzdeki dönemde dünyanın en çok karışacak ülkesi Türkiye'dir.
Şu anda Türkiye, gizli servislerin gündeminde ilk sıraya yerleşmiştir."




Gazi Mahallesi olaylarından birkaç gün önce,
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Holbrooke,
Türkiye'nin Kuzey Irak sınırında yaptığı yığınağı durdurmak istediklerini şu "ifadelerle" belirtti:

"Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz.
Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var.
Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim"




CIA Şefinin ve Holbrook'un


"haber verdiği gibi",12 Mart 1995 gecesi İstanbul'da Gazi Mahallesi olayları başladı.

TSK bu tehditi önemsemedi ve Çelik Harekatı yapıldı.

NATO tarafından, üye ülkeleri komünizmden korumak için kurulan kontrgerilla
(diğer adları Gladio ve SÜPER NATO) örgütleri,
İtalyan savcının ispatladığı gibi, CIA tarafından yönetiliyordu
ve
esas görevleri bu ülkelerdeki hükümetlerin ABD kontrolünden çıkmalarını önlemekti.
Türkiye'de ÖHD de kontrgerilla ile bağlantılıydı.
1991 yılında Özel Harp Dairesi'nin Özel Kuvvetler Komutanlığına
(ÖKK) dönüştürülmesi aslında bir "ulusallaştırmaydı".
ABD bu kuruluştan dışlanıyor ve hedef,
Kuzey Irak'tan yöneltilen tehdite karşı mücadele olarak tanımlanıyordu.

ABD,
"kontrgerilla yapılanmasında
TSK yerine polisi koyma"
denemesine girişti.

1973'den beri İçişleri Bakanlığı içinde örgütlenen
"İslamcı Cunta", artık "Fethullahçı Gladio"
olarak kontrgerilla içinde TSK'dan boşalan yeri alıyordu.
“Fethullahçı Gladio”nun ilk büyük organizasyonu da 1995 Gazi olaylarıdır.


ABD ordusu, özellikle Çekiç Güç,

Irak'ın kuzeyinde 7500 "CIA Peşmergesi"nden oluşan bir askeri güç örgütlemişti.
Eylül 1996'da, Eşref Bitlis Planı gereğince Barzani,
Türk Genelkurmayının yönlendirmesi sonucu
Saddam yönetimiyle işbirliği yaparak CIA Peşmergelerini dağıttı.

200'e yakın ölü veren CIA Peşmergeleri,
ABD tarafından Guam Adası'na taşındı.

ABD kaynakları, bu harekatı
"ABD'nin Vietnam'dan sonraki en büyük yenilgisi"
olarak değerlendirdi.
Bu harekattan 20 gün önce bir tuğgeneral, Aydınlık dergisine bir demeç vererek
Eşref Bitlis'in uçağının ABD'ye bağlı Gladio görevlileri tarafından düşürüldüğünü açıkladı
ve dergi de 25 Ağustos 1996 tarihli sayısında bu haberi yayınladı.
TSK, Çelik Harekatını Başbakan Çiller'e haber vermeden gerçekleştirmişti
çünkü Çiller'in ABD'ye "örgütsel" bağlılığı TSK tarafından biliniyordu.


28 Şubat harekatının en önemli başarısı,
Fethullah Hocaya indirdiği darbe oldu.

Fethullah Hoca kaçıp ABD'ye yerleşti.

Betül Kara

01:20
11 Ocak 10, Pazartesi