Türkiye' nin Neden Dünya Markası Yok?

Geçen gün Ace Hotel lobisindeki gözlemlerimi anlatmıştım. New York'a gelince Uzun zamandır görmediğim arkadaşım Gökhanla yeniden o pazarlama sohbetlerimizden birini yaptık. Yine ne kadar keyifli bir sohbet olduğunu anlatmama gerek bile yok aslında. Gökhan Türkiye'deyken de sohbetinden en keyif aldığım insanlardan biriydi. Laf lafı açtı, onu eleştirir, buna kızarken sohbetimiz döndü dolaştı yine geldi aynı konuya: "İşte abicim, Türkiye neden marka çıkarmıyor sorusunun cevabı budur" dedik ikimiz de.


Bize göre en büyük sebeplerinden biri "uyanık esnaf" kafasından bir türlü sıyrılamamamız. Birçok başarılı iş adamı ya da profesyonel yola idealist çıkıyor belki de. Kafalarındaki hayali gerekleştirmek için çok uğraşıyorlar. Kimi zaman insanlara usanmadan sıkılmadan projelerini anlatıyorlar. Yeri geliyor devlet kapısında işlerini halletmek için sürünüyorlar. Ya tüm bunların yorgunluğu idealleri unutturuyor ya da işler tıkırında gitmeye başlayınca alınan arpanın tadından idealler unutuluyor, göz ardı ediliyor. En çok kızdığım, eli biraz para görünce daha fazla para hırsıyla kalitesinden, farklılığından vazgeçip ucuzcu (ham madde ya da iş gücü) olmaya başlayan kesim. Böyle köylü kurnazlığıyla nasıl insanları peşinden sürükleyen, arzulanan bir marka çıkarabilirsiniz ki. Herkesten önce siz yaptığınız "şeye" olan tutkunuzu yitirmişsiniz. Sizin tutkunuzu yitirdiğiniz "şeye" (ürün) insanlar neden daha fazlasını ödesin neden onu üstünde taşısın?

Lovve with Ace Hotel

Keşifler başladı. (:

Dün çok sevdiğim eski dostardandenilebilecek bir arkadaşımla buluştum New York'ta. Önce Fatih'in de aramıza katılmasıyla bir Capon restaurantında yemek yedik. Ajisen Ramen. Çok uygun fiyata yiyebileceğiniz yemekleri var.  Hem ne yediğinizi anlayabileceğiniz hem de öğle yemeği için çevrede çalışan bir insansanız kolaylıkla tercihiniz olabilecek bir mekan. Biz 8-9$ civarındaki lunch box ayarında bir yemek ısmarladık. Dahil olan şeyler ise, chicken teriyaki, california roll, bir de bildiğiniz Japon pilavı. Öncesinde gelen o iğrenç çorba dışında oldukça mutlu olduğum bir yemek diyebilirim.

Asıl bahsetmek istediğim yer ise Ace Hotel. 20W 29th Street' teki otelin lobisinde insanlar sohbet ediyor, laptoplarını kapmış gençler çalışıyorlar. Oldukça hoş bir ortam ve tasarıma sahip bir yer. Bazı mekanlar vardır. Gerçekten ruhları olduğuna inanırsınız. Ace Hotel' in de ben de ilk bakışta uyandırdığı intiba kendine has bir ruhu olduğu yönündeydi.

I want to wake up in that city, That doesn' t sleep.

Eylülü atlatmadan nasıl yazacağım diye kendi kendime merak eder olmuştum resmen. O gün bugünmüş. Newyork' a gelmemin hafta dönümü.


Dediğim gibi son bir haftadır farklı bir şehirdeyim. Hep gelmek istediğim, bir süre mutlaka orada yaşamalıyım dediğim şehre geldim sonunda. Planlarım şimdilik çok basit ama ayrıntıları, neler olacağını ben de bilmiyorum. Siz de benimle birlikte buradan öğreneceksiniz.

Kendimi bıraktım rüzgara, ne taraftan eserse o tarafa dönüyorum yüzümü. Ilık ılık tenimi öpüp geçiyor şimdilik, gün gelip belki kasırgalar da kopacak. Olsun daha önce hiç kasırga görmemiştim, güzel deneyim olacak!  (;






P.S. En sevdiğim iki Newyork şarkısını paylaşmadan olmazdı (:


Betül KARA

10:42
21 Eylül 11, Çarşamba