göz kırpan martı, kelebekler, a little snowflake vs...


Yazmak zamanı gelmiş de geçiyor...

Sanki bir haftadır evimde değil gibiydim. Başka bir mekan bambaşka bir koku o mekanda, aslında direkt bambaşka bir gezegendeydim sanki. Yıllar öncesinin hukuku vardı sanki o gezegenle aramızda. Tuhaftı ama huzur vardı!

İşte ben tam cümleleri kurarken kendi kendime dün sabah vapurda martılar geçiyordu deli gibi hemen yan tarafımda, pencereden izliyordum ben de onları aslında. Son bir tanesi işte tam da bunun gibi bir şey döndü ve bana baktı. Hatta göz kırptı (: sanki kurduğum cümleleri duymuş ve

bana aferin der gibiydi. Gülümsedim şapşal şapsal o küçük martının ardından bakarken. Yalnız benim dediğim gibi gülümseme olmamış o sırıtmaydı muhtemelen yan tarafımdaki amca garip garip bakıyordu bana.

Amca nereden bileceksin bu sevinç hallerinin temeli nedendir? Ben bile bilmiyorum ki. Dahası mutluluk mu bu onu bile bilmiyorum. Sadece karnımda kelebekler uçuşuyor. Tam zamanıydı hem de; karların uçuşmasına benzettim onları çünkü bir de.Kaçıştılar içimde dört bir yana. Sonra orada o

kelebekler bir hava akımı yaratıyorlar sıcacık.
Sahlep içmiş gibi oluyorsunuz sanki. Kokusuyla birlikte alıyor mu bir sarhoşluk hali...

Ne o aşık mı oldun diyeceksiniz şimdi. İnsanın böyle şeyler yazması için sanırım illaki aşık olması gerekmez. Aşk böyle şeyler yazdırmaz bir kere, genelde acı vardır onun içinde. Böyle kar taneleri, martılar, kelebekler, gülücükler yer edemez onun varlığında kendilerine.

Gülümseyerek bakın bugünlerde etrafınıza İstanbul çok güzel. İnsanlar çok güzel sonra. Dikkatli bakınca görülüyor emin olun.

Soğuk günlerde içinizi ısıtacak bir şarkı dinleyin.

Ve içinizi gerçekten ısıtacak bir sahlep için!

Kokusunu çeke çeke burnunuza...

Benden herkese;


when you kiss me

I know you miss me
And when you're with me
The world just goes away
The way you hold me
The way you show me that you
Adore me--oh, when you kiss me
...

Betül KARA

02:17
22 Ocak 10, Cuma, İstanbul

Yorumlar

  1. Her sabah yeni bir hikaye gibi bu şehirde..Yazmaya başlıyorum günün ilk ışıklarında. Dokunuyorum attığım her adıma,işliyorum nazın koynunda büyüttüğüm bir bebek gibi,öfkeyle başlamıyorum cümlelerime, yeterincesi var etrafımda görüyorum,vapura biniyorum hikayem devam ediyor sonra martılar kesiyor önümü..Yanlarına güneşi ve denizi ekleyince çaresiz kalıyorum,edebiyatın zavallı haline sığınıyorum. Söyleyecek tek cümlem yok,hikaye her gün burada yarım kalıyor,bir martıyla yüzleşmekmi zor yoksa ansızın bir sabah martıların anlamsız bir biçimde kayboluşumu bilmiyorum! Ama sanırım her şeye rağmen hikayemin o kısmına tek bir cevap yapıştırabilirim "göz kırpan martı,kelebekler,a little snowflake vs..."

    YanıtlaSil