all you need is love

Dinlerken yazıyorum bu satırları. Derken baştan uyarayım bu arada bu bir yeni yıl yazısıdır. Nedense yılın son gününe gelince bir yazı patlatmayı severim bu bakir bloguma.

Kendisiyle pek ilgiliyim aslında şu son 3 gündür desem. Ben zaten uzun zamandır hem görünümü hem de içeriği üzerine oynamak istiyorum. O kadar tembelim ki bu oyun alanımda bile elim kalkamıyor nedense. Derken bir yılbaşı silkinmesi tadıyla yeniden üstünde değişiklikler yapmaya başladık. Böyle bir iki değişiklik gelir bir de üstüne aylardan Aralık günlerden 31 denk düşünce durur muyum hiç hemen bir yeni yıl yazısı patlatırım. (Daha öncekilere göz atmak isteyenler için [2010], [2011], [2012])

Aynı Kentte

Dedin "Bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim.
Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet.
Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam;
ve yüreğim gömülü bir ceset sanki.
Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede.
Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam
Hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma,
Yıllarıma kıydığım boşa harcadığım."

Gypsy Halloween Soul

Geç kaldım biliyorum. Geçtiğimiz hafta yarına denk gelen gün Parade olacaktı sözde. Sandy Hurricane sağolsun parade de iptal edildi bu sene. Ama günler öncesinden Halloween'e hazırlanmış harika evler vardı. onlardan paylaşacağım size. Bir de bu sene biz ne giydik bir göz atın istedim.


Cehaletin En Büyük Silahı: Kader Yanılgısı

Biz dedik;
-“Herşey olacağına varır!”

 Allah c.c dedi ki;
-“İnsan için ancak, çalıştığı vardır!” Necm suresi- 39

 Biz dedik ;
-''Nasipse olur, kısmetse odur..''

 Allah c.c dedi ki;
-''Biz her insanın kaderini, kendi çabasına bağlı kıldık." (İsra Suresi. 13)

Porto Rico' da Rüya Doğum Günü - 2

San Juan'daki ikinci günümüze erken kalkmamız gerekiyordu ki bir gece önceden zorla aldığım bilgiye göre sabah bir deniz altı gezimiz olacaktı. O sebeple biz de erkenden kalkıp bir okyanustan faydalanalım dedik. Ne yazıkki okyanusla daha önce hiç karşılaşmamış bir bünye olarak dalgaların çok feci azizliğine uğradığımı söylebilirim.

1 saat kadar dalgalarla boğuşup bir 15-20 dakika güneşlenmeye çalışmakla geçen zamanımızın ardından hemen otelimize dönüp dalmaya gideceğimiz yer olan Caribe Hilton' u bir arayalım dedik ki zaten yetişemediğimiz telefon çağrısı da onlardanmış. Gezimizi bir gün sonraya daha erken bir saate ertelemek istiyorlardı. Çünkü okyanusdaki müthiş dalgalardan dolayı sualtı görüşümüzün kötü olacağını düşündükleri için bu öneriyi bize sunuyorlardı. Hal böyle olunca biz de daha erken bir saatte Old San Juan'ı keşfetmeye koyulduk.


Porto Rico' da Rüya Doğum Günü

Geçen hafta bugün 5 suları nereye gittiğimi bilmeden JFK Havaalanına doğru yol alıyordum. Canım, bana sürpriz yapmış ve doğum günüm için beni bir yerlere kaçırıyordu. Havaalanındaki kiosklarda check-in yaparken bile nereye gittiğimizi görmemem için elinden geleni yaptı.

5 saatlik gibi bir uçuştan sonra uçağımız inişi yaparken nereye geldiğimizi gelen anonsla sonunda anlamış oldum. Fatihciğim, beni Porto Rico, San Juan'a getirmişti. Birden kafam karıştı, Porto Rico bildiğim bir yer ama bir dakika neredeydi tam olarak bu yer? Hemen telefonuma sarılarak haritada nerede olduğumuzu anladım.

Ey Vatan Gözyaşların Dinsin Yetiştik Çünkü Biz...

İlkokuldayken okul korosundaydım. Şimdi kutlanılması yavaştan yasaklanmaya başlayan bütün bayramlarımızda marşlarımızı söylerdik.

Biz Atatürk Gençleriyiz
İzmir'in Dağlarında Çiçekler Açar
Mülkiye Marşı
Yemen Türküsü
Gençlik Marşı
Çanakkale Marşı
Hoş Gelişler Ola

Çöl Masalıdır Ayrılık

çöl masalıdır ayrılık çocuğum
kuma karışır, yol alır ayrılanlar çöle
kervanlar geçer.heybeleri kahırla yüklü kervanlar,tepinir dururlar yüreklerin hemen üstünde

aşk;
kocaman eksilmektir çocuğum
sen bunu upuzun trenler gibi düşün, trenler kadar büsbüyük bir eksilmek

gırtlağında ibrahim`in bıçağıyla yaşar sevdalılar
ama sen korkma. melekler var
ağrır birden geri teper çocukluktan kalma yaralar 
bak.. senin dizlerinde , benim kalbimde aynı yara var

tutamaz ayrılanlar hayatın rengarenk uçurtmasından
ama sen sıkı tut, bırakma sevincin pamuk ipliğinin ucundan

Gecenin Şarkısı - Sensiz Yaşamam 1970

Blogumda zaman zaman sevdiğim şarkıları paylaşmayı seviyorum. Aslında böylelikle bu eski ve çokça göz önünde olmayan şarkılarımı bir yerde listelemiş oluyorum.

   


Umarım siz de seversiniz.

Polyvore Tutkum

Son birkaç gündür tutkum Polyvore. Açıkçası bu platforma üye olalı 3 yıl olmuş. Olmuş diyorum çünkü sonradan fark ettim desem ne dersiniz :/. Polyvore moda bloggerları arasında senelerce çok popüler olsa da benim gibi ana konu modayla ilgilenmeyen ama kıyafetleri ve giyinmeyi seven insanlar için son zamanlarda oldukça popüler oldu.


Nefretle Lanetlenen Bir Ülke: Türkiye

Hiç bu kadar birbirimizden nefret etmemiştik sanırım. Laik'i dincisinden, dincisi dincisinden, Türk kendinden hiç bu kadar nefret etmemişti.

Birkaç gündür Ziya Öztan' ın yönettiği Turgut Özakman'ın senoryasını yazdığı TRT 1994 yapımı Kurtuluş belgesel filmini izliyordum. Bugün bitirdim. (İzlemek isteyenler için: [1][2][3][4][5][6] bölümler halinde linkledim.) Şu Çılgın Türkler' i okuyanlar bilir. Kahramanlık ve fedekarlıklarla dolu bir anlatım vardır, hikayeler insanın milliyetçi duygularını ayağa kaldırır. Seveni de var sevmeyeni de. Demek istediğim aklını yitimeden okuyan insan az çok fikir edinir o günlerle ilgili. Öyle bir savaş ortamındaki iki düşman ülkenin arasındaki ilişki inanın şu an kendi ülkemizde kendi vatandaşımızın arasında yok.

Ne günler Ya Rabb, ne günler.

Dünden Bugüne En Çok Kullandığımız Web Sitelerinin Görünümleri Nasıl Değişti?

İnternet bugün hayatmızın en önemli buluşu haline geldi. Her şeyi onun üzerinden yapıyoruz. Bugün daha da ötelerdeyiz hatta. Mobil kullanım oranı her geçen gün daha da artıyor. Daha az önce okuduğum bir yazıda eticaret sitelerinin trafiğinin %5' inin iPhone' dan sağladığını yazıyordu. Ne günler ne günler gelecek daha azizim!

Sebebi yazıma gelirsek eğer o çok kullandığınız web sayfalarının bundan seneler önceki görünümlerini sizler hatırlatmak. O kadar ki bu açılış sayfaları markalaşmalarının en önemli kriterlerinden biri bazılarınca.

Bakalım listemizde kimler var:

1- Yahoo!

Jerry Yang ve David Filo kankalar Stanford Üniversitesi elektronik mühendisliği bölümü mezunlarıyken kendileri için internette sevdikleri siteleri listelemek için bir site kuruyorlar. Adını da “David and Jerry’s Guide to the World Wide Web” koyuyorlar. 1994 yılının Nisan ayında “David and Jerry’s Guide to the World Wide Web” oluyor mu size Yahoo! Yahoo! 90'ların fenomen internet girişimi olarak akıllara kazınıyor. yahoo.com domaininin yaratıldığı tarih ise 18 Ocak 1995 olarak karşımıza çıkıyor. Peki nedir bu Yahoo! nun anlamı derseniz: “Yet Another Hierarchical Officious Oracle.”

Yahoo! nun ilk arayüzü

Amerikadaki Okulumdan Bir Gün

Bugün okulumda 'International Cultural Fest' vardı. Daha çok Filipinli ve Hintli arkadşlarımızın katılımıyla çok eğlenceli, komik ve dolu bir gün geçirdik.

Festivalin amacı bir arada öğrencilik yapmanın dışında pek fazla ortak yönü ve ilişkisi olmayan öğrencileri kaynaştırmaktı. Büyük ölçüde de başarılı olundu. Zira bu organizasyon için bazı öğrenciler haftalar öncesinden hazırlık yaptığından onlar için kaynaşma daha had safada olmuş olabilir.


Kent ve Bayram Reklamı 2012

Kent, yaklaşık olarak son 5 yıldır eski bayramlara atıfta bulunan, bayramda büyüklerle birlikte olmanın önemini vurgulayan reklam filmleri izliyoruz.

Kent bu bayram da yine yapmış yapacağını, insanı ağlatacak kıvama getirdiği anda bir tebessümle filme noktayı koymuş.

Bu reklamları kabak tadı verdi artık diyerek izleyenler de olabilir ama bence bir çeşit sosyal sorumluluk anlayışıyla sergileniyor sanki. Her reklamında herkes kendi hikayesine göre bir anlam bir ders çıkarıyor diye düşünüyorum.

Kent' le ilgili yaşadığım marka ilişkisinde olumlu bir ivme olduğunu kesinlikle söyleyebilirim bu reklamlarıyla ki ürünleri de birçok markaya göre çok daha lezzetli ve kaliteli bence.

Umarım bu reklamlar mesajı yerine ulaştırıyor ve işe yarıyordur.

Ve umarım siz bu bayramda da güneye ya da Egeye akın etmek yerine son birkaç yıldır görmediğiniz büyüklerinize koşarsınız. Şimdiden bayramınız kutlu olsun...

Times Square' da Star Wars Çılgınlığı: Star Wars The Old Republic Flash Mob

Geçen gün yazdığım yazıya tepkiler, izlenme rekorları yağa dursun, bu kadar ilgiye karşılıksız kalamayarak Star Wars müptelalarının bayılacağı bir Flash Mob örneği sunayım bari ben de dedim. 

STAR WARS The Old Republic video oyunun lansmanı için muhteşem bir yol seçilmiş. Mekan da her gün onlarca farklı ülkeden, binlerce turistin ziyaret ettiği Times Square... Aslında bir bakıma tursitler kmlerce ötelerden buralara gelirken Jedi şövalyeleri, Jedi konsülleri, Sith savaşçıları, Sith sorgucuları, Smugglerlar, Süvariler nam-ı diğer Trooperlar, İmparatorluk ajanları, Kafa avcıları da bu gösteri için milyonlarca ışık yılı uzaklardan gelerek onlara bu sürprizi hazırlamışlar.

Mesaj açık 'Tarafını Seç!'. Konsept muhteşem, iş ve oyunculuk kesinlikle başarılı.

Daha ne olsun...

   

--------


 


Bu da Peru' dan başka bir kampanya için yapılmış Star Wars temalı bir bir Flash Mob örneği...

Flash Mob Dediğin...

Pazarlamacıların, reklamcıların, hele bir de sosyal medyacıların bayıldığı şey Flash Mob! TR'de yapılmaya çalışıldı birkaç kez. Hepsinin sonu da hüsranla dolu. Hüsranı boşverelim sadede gelelim derseniz buyrun efendim 3500 kişinin katıldığı NY' den bir Flash Mob örneği!


 

Ülkü' nün Ardından...

Dün Ülkü' yü kaybettik.

Bütün konferansların da gençlerin ATATÜRK'e olan büyük ilgisinden övgü ile bahsediyordun ya Ülkü Adatepe..
Söyle onada..
Bize anlattıklarını ATATÜRK' e de anlat Ülkü Adatepe...
Çocukluğunda nasıl gözlerine bakıp ellerinden tutabildiysen ATATÜRK'ün gine tut ellerinden söyle ona...
Milyonların hala izinde olduğunu söyle Ülkü Adatepe!
Nasıl ki bir evladını kaybettiyse, üzüldüyse ATATÜRK, söyle ona milyonlarcasının hala yaşadığını söyle.
Söyle ki üzülmesin Ülkü Adatepe!
Bak onun gök mavisi gözlerine "Beni hatırlayınız demiştin ya hani baba, bak unutmamışlar de Ülkü Adatepe!
Huzur içinde uyu dünyanın en şanslı çocuğu..

(İbrahim Burak Çetinkaya)

Ulus ülkümüzü her şeye rağmen kaybetmemiz dileğiyle...


Sakıp Sabancı Hayranlığım


Lise 2. sınıfta olmayım. Sakıp Sabancı’yı kaybetmiştik. Hayatımda bu kadar üzüldüğüm başka bir Barış Manço’nun ölüm haberini hatırlıyorum. Barış Manço’yu kaybettiğimizde çocuktum daha ama Sakıp Sabancı öldüğünce aklı başında kazık kadar kızdım artık.

Zeki Müren - Kahır Mektubu Fenomeni



Bu şarkı intihara meyilli bünyeler için iyi olmayıp rakı sofraların en birincil mezelerinden biridir. Arabesk!’ i hatırlatmasıyla bir nebze olsun Türk Sanat Müziği severlere acaba dedirtse de, sözleri itibariyle sevgiliye yöneltilen hiçbir kötü, aşalayıcı, onur kırıcı laf taşımamasıyla gönüllere tahtını kurabilmiştir. aşağıda sözleri mevcuttur. Kendisi 29dk 30 saniyelik haliyle yukarıdaki videoda mevcuttur. 

Rakınız bol buzunuz tam olsun… 

"ne zaman iki satır yazmaya kalksam 
hep sana hep seni hep bizi yazıyorum 
ne zaman bir kadeh alsam elime 
hep sana hep seni hep bizi içiyorum 

her gece kederdeyim 
durmadan içiyorum 
sevda ektim kalbime 
yalnızlık biçiyorum 

her gece kederdeyim 
durmadan içiyorum 
sevda ektim kalbime 
yalnızlık biçiyorum

...mesin!

New York sokaklarını kıştan kurtulamayan o havasıyla bırakmıştım Türkiye’ye gitmeden hemen önce. Bugün geldiğimde karşılaştığım aşırı renkli giyinmiş insanlar şehrin olağanca griliğini alamıyor nedense.

Bana insanların arasındaki gizli bir anlaşma gibi geliyor bu rengarenk kıyafetler. Söylenmeyenleri görmezden gelmek gibi…

Uçaklar düşmesin, yalanlar söylenmesin, şehitler ölmesin…


The Kiss


Constantin Brancusi’ den The Kiss… 

Öyle ki sanki sonsuza kadar böyle kalsan gıkın çıkmaz…

Sevgilinin öpücüğünden gayrısı yalan gibi.

Üzülmeseydi Şarkılar...

Üniversite 2. sınıf olmalıyım. Bahçelievler Kampüsü’ndeydik biz. Kampüs dediğime bakmayın, 4 tane apartman bozması binayı bir arada tutmuşlar adını kampüs koymuşlar. Bizimki öyle bir kampüstü işte.
Böyle söylediğime bakmayın bir yandan da Anadoluhisarı Kampüsü’ ne taşındırdılar bizi bir ara o zaman çok özlemiştim Bahçelievler’i. 


Neyse lafı uzandırmayayım, kantinde oturuyoruz. Yalın’ın aşağıdaki şarkısı çıktı radyoda sanırım. Kantin sıkış pıkış olmasa da kalabalıktı. Yalın şarkının nakaratına geldiğinde kızlı erkekli herkes bir ağızdan _istemsiz bir şekilde oldu bence_ şarkıyı söyelemeye başladı. Sanki bir konserde sanatçıya eşlik ediyormuş gibi. 


Oyunlar oynamayı istemiyorduk ama yine de oynuyorduk işte. 


Hay Allah ne garip bir gençlik! Bu şarkıyı her dinlediğimde bu aklıma gelir. Düşünürüm. Cevabı bulamam. Aşk oyunlarla mı güzeldir?! 


Neyse… 


Bu da öyle bir anım işte (:




Aha işte kampüs de bura! Bula bula Karlısını bulmuşum (:



Taş var Köpek yok - Bunalımlar

Öyle rockcı filan olduğumdan değil sadece o yıllarda ne kadar güzel bir müzik ortamının olduğuna imrendiğimden paylaşıyorum bu videoyu! Yaptığım küçük bir araştırmayla grubun döneminin en kült gruplarından biri olduğunu öğrendim. Ne yazıkki kurulduktan 3 sene sonra dağılmışlar. Bu video da zannedersem ilk plakları oluyor. Ayrıntılı bilgiyi tabi ki ekşiden alabilirsiniz.


 

Meyve Kıza Bayılacaksınız



Bu muhteşem fotoğraflar 16 yaşındaki İspanyol fotoğrafçı Cristina Otero’ ya ait. Cristina meyvelerden aldığı ilhamla yaptığı bu çalışmasına Tutti Frutti adını vermiş. Kadın yüzünün olağan duruşuyla feminenliğini ve doğallığını kendi yaptığı meyve temalı makyajlarla objektifine yansıtmış. Cristinayla yapılan röportajda insan yüzünü fotoğraflamayı çok sevdiğini çünkü insan yüzünü duyguların sözlüğü olarak gördüğünü söylemiş. Bir insandan öğrenmek istediğiniz her şeyin insan yüzünde yazılı olduğuna inanıyormuş.

John Lennonca Hayatı Anlamak!


Ne Kadar Güçlü Olduğunu Bilememek


Coca Cola Sevgili Mutluluk Makinesi


Sevgili / Mutluluk Makinası from c-section on Vimeo.

Coca Cola’ nın Sevgililer Gününe özel yaptığı iş çok cici olmuş. Bu tarz çalışmalara alıştık ama yine de insanı gülümsetmesi bile güzel. İş sevdiğim ajanslardan biri olan C-Section ekibine ait. Daha fazla bu tarz iş görme dileğiyle ama keşke Anadolu’ya da gitse ya şöyle işler. Bakalım o zaman nasıl tepkiler kameralara yansıyacak.

Nazım Şiiri

Dağın üstünde:
akşam güneşiyle yüklü olan bir bulut var dağın üstünde.
Bugün de:
sensiz, yani yarı yarıya dünyasız geçti bugün de.
Birazdan açar
kırmızı kırmızı:
gecesefaları birazdan açar kırmızı kırmızı.
Taşır havamızda sessiz, cesur kanatlar
vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı…

Nazım Hikmet Ra

And Warhol and His Quotes (Andy Warhol ve Sözleri)

Art is anything you can get away with.

I think everybody should like everybody

Everybody must have a fantasy.

In the future everybody will be world famous for fifteen minutes.

I wonder if It's possible to have a love affair that lasts forever.

The world fascinates me.

But I always say, one's a company, two's a crowd, and three's a party.

The idea of waiting for something makes it more exciting.

Şarkılar ve Sözleri








Bunlara Tumblrdaki diğer hesabımda gezinirken rastladım. Ben hep yabancı müzik dinlerken melodisine takılanlardanım. Kerelerce dinledikten sonra insan sözlere aşina olmaya başlıyor ve aslında uzun zamandır dinlediği şarkının ne kadar güzel bir de anlamı olduğunu fark ediyor. Bu çocukluğumdan beri böyle oldu. Türkçe şarkıların ne anlattığını bile aşık olmaya başladığım zamanlar fark ettim hep. O yüzden Türkçeleştirilmiş bu görselleri görünce dayanamadım.

Yapmak ya da Yapamayacağını Sanmak!




Bugünler de şu ilk basamaklardan kurtulmaya başlıyorum sanırım.

Sosyal Medya Sorunsalı

Bildiğimiz anlamıyla sosyal medyayla zannedersem 2005 yılı gibi tanışmıştım. İlk blog yazma deneyimimle bilikte sonra Facebook’la tanıştım. Sene 2009 aylardan marttı zanndersem Twitter ve Friendfeed çıkıp giriverdi hayatıma. 2009 senesinin eylülünde de ilk defa kurumsal account yönetmeye başladım. Ne çok severdim sosyal medya yönetimini o zamanlar. Ortam daha temizdi. Şimdiki birçok trickler yoktu. Ne otolikelar gündemdeydi ne otofollow sistemleri.

Sistemler gelişti mertlik bozuldu. Türkiye’de sosyal medya markaların yeni oyuncağı haline geldi. Ben de o noktada bu işten sıkılmaya başlamıştım işte. Neyse laf lafı açtı gene. Asıl gayem şu görseli paylaşmaktı. Bu günlerde çok popüler oldu bunlar. Alın bir de sosyal medya için olanı var.

Afiyet olsun.

Erasmus Sorunsalı

Takvimler 2008 yılının eylül ayını gösteriyordu Almanya’yı mesken tutuşuma. İstikametim güneybatı Almanya’ ya doğruydu. Kral Karl’ın kendine huzur mekanı olarak seçtiği Karlsruhe’ de Erasmus hayatım böyle başladı. Hayatımda iyi ki de yapmışım dediğim en güzel deneyimlerimden biriydi bu. Avrupa’nın hemen her yerinden bir sürü arkadaş edinmiştim. İspanyolların bize ne kadar benzediğini, Fransızların gerçekten gıcık olduğunu, Alman kızlarının isterlerse güzel giyindiklerini hep orada deneyimlemiştim. Almanya’da geçirilen bir October Fest ve 4-5 aya rağmen kararlılığımı sürdürüp gram bira içmeyerek bir ilke imza atmıştım. Hâlâ birbimizi arayıp sorduğumuz çok güzel arkadaşlıklarımız var. Facebook sağolsun tabi bir de. Kaç sene evvelki şeyi niye şimdi anlattın derseniz şu aşağıdaki fotoğrafa rastgeldim de bu yazı yazılmadan bu fotoğraf paylaşılmadan olmaz dedim :D


14 Şubat Sorunsalı



Henüz 14 Şubat etkilerini yitirirken bu Sevgililer Günü kartlarıyla karşılaştım. En beğendiğim Hitler’in ki oldu. Sizin favoriniz hangisi?

Betül' e Finansal Yardım

Aşağıdaki gibi bir finansal yardım yapmak isterseniz betulkar(at)gmail.com adresine gönderim yapabilirsiniz. :D

Şaka bir yana Paypal ile ne kadarlık bir gönderim yapmak için ne kadar komisyon alınıyor diye kontrol ederken bu görüntü çıktı karşımıza. Absürdlüğünden ilham aldım. Ve Betül' e finansal yardım kampanyası başlatmaya karar verdim.Gönlünüzden ne düşerse artık :D

Aslında bu yazının asıl amacı şu konuya biraz değinmekti.Amerika bir arkadaşımız bir aplikasyonla satın aldığı Starbucks kartına bağış yapılmasına ön ayak olmuş. Dileyen kartın ID numarasını Starbucks şubelerinde kasaya vererek bedava kahve içerken dileyenler de içine bağışta bulunmuşlar. Günün sonucunda Starbucks bu kartı kapatmak zorunda kalmış. Çünkü kartın özelliğinde bellirli bir meblağdan fazlası karta yüklenemiyor. Oysa Jonathan's Card alması gerektiğinin kat be kat üstü yükleme aldığı için bu güzel deneyim kısa sürmüş.

Biz de kendi aramızda konuşurken keşke Türkiye' de insanlar böyle gönlü bolluluk yapabilse dedik. Ama muhtemelen böyle bir kampanya olsa Türkiye' de ağzı olan konuşacaktır. İlgili yazıya şuradan ulaşabilirsiniz.


Korkuyor ve Utanıyorum

13-14 yaşlarındaki kızlarııızın evliliğinin dinsel gerekçelerle toplum nazarında olağanlaştırılmasından,

50-55 yaşlarına gelmiş çocuklarımızın emeklilik için önünde aşılmaz bir dağ gibi duran yıllara dayanamaıip adı konmamış bir köleliğe mahkum edilmesinden,

Türk toplumunun örf adet ve geleneklerinin korunması adı altında oluşturulacak devlet güdümlü ahlak timlerinin sokaktaki kadınlara kılık kıyafet dayatmasından,

Hastalıkların tedavisi için bilimsel yolların terk edilip din adı altında hâlâ hurafelerden medet umulmasından,

Gelir dağılımındaki adaletsizliğin yığınları fakirleştirip, camii avlularında aşevleri adı altında oluşturulacak birimlerin insanları namaz karşılığı bir tas çorbaya muhtaç etmesinden,

Dinsel gerekçelerle coğrafyanın hamiliğine soyunup, maneviyatın kişisel hırslara tahvil edilerek askerlerimizin bir hiç uğruna kurban edilmesinden,

Asgari ücret ve emekli ayliklarinin 30 somun ekmeğe denkleştirilip, fakirliğin cennet belirtisi olduğu inancının kökleşmesinden,

Tarihten süzülüp gelen, bizi biz, yapan, Türk yapan, Anadolulu yapan kök kültürlerimizin batıl inanç, paganizm suçlamalarıyla itibarsızlaştırılarak, çöl kültürüne mahkûm edilip, köksüz yığınlara dönüştürülmesinden,

Hak, adalet, eşitlik, mücadele, şeref ve haysiyetin sadaka, kanaat, şükür, rıza, sadakatle yer değiştirmesinden,

Cennet - cehennem, ödül - ceza sarmalında bunaltılarak, çocuklarımızın akıl ve vicdanlarının dinsel otoritelere teslim ettirilmesinden,

İçinde bulunduğu tüm bu çaresizlikleri kendi iradesiyle yenebileceğini unutup dayanılmaz acılarını dindirmek için maneviyatla süslenmiş binaların mermer eşiklerine yüz sürmesinden,

korkuyorum!

Ve;

Oğullarım ve kızlarımın bu muhtemel perişan geleceklerini görmeme rağmen,

devletin verdiği 50 yaş emekliliğini sus payı, rüşvet gibi kabul edip sustuğum için,

hastane kuyruklarında ve avanta kömürlerin dumanlarında zehirlenip ölmediğim için,

döverler, söverler korkusuyla onların geleceğini savunamadığım için,

kendimden ve insanlığımdan utanıyorum!..



Not: Yazı beni çok etkiledi. Yazardan blogumunda paylaşmak için aldım. Severek kabul etti ama ne yazıkki adını paylaşmak istemedi. 

Merhaba Dünya Vol.4

Ben her sene bir veda yazısı yazdım. O seneler ne yaşadığımı yazdım gelecek yıldan neler beklediğimi. Bu yazıları yazmak pek keyifli oldu hep. Bu seneyse öyle tembelim ki blogum konusunda kolumu kaldıramadım nedense :( Üstüne üstlük her sene "daha fazla yazacağım bu sene" sözleri vererek. Bu sene geçen senden de az yazmışım iyi mi?



Niye böyle oldu dersek sanırım sorunun cevabını blog trendinin farklı bir tarafa kayması şeklinde verebilrim (bknz: içeriksiz photobloglar, videobloglar) Ya da blogculuğu çook önceleri keşfetmiş bir insan olduğuma da bağlayabilirim. Hatırlıyorum da sene 2005, dönemlerden ise Sonbahar! İstanbul'a üniversite için yeni gelmişim. O zaman daha Facebook Türkiye'de yok. Twitter ise ortada bile yok. Messenger'ın Space adını verdiği bir ürünü vardı bilmem hatırlar mısınız? Space ile kendi alanınızı bir nevi kişisel websitesi gibi yaratabiliyordunuz. Blog alanı, fotoğraf yükleyebileceğiniz bir alan, kişisel radyonuzu oluşturabileceğiniz ayrı bir alan... Bu space blogundaki yazılarım ilk yazılarımdı. Üniversite hayatımdan, hocalardan İstanbul'dan bahsediyordum. Aslında taa o zamana dayanıyordu bu bloggerlık hikayem. Sonra msn kullanmaz oldum. Blogger'ı keşfettim sene 2008 olunca. Space' im de hayalet şehir görünümünü aldı. Hatta 2011 içinde servisi tamamıyla kapatıp Wordpress' e aktardılar oradaki tüm içerikleri.



Ben hep kişisel blog yazdım. Ama yeri geldi dayanamadım siyaset yazdım, yeri geldi pazarlama yazdım o ayrı...Tabiki ikinci sebebim birincisinin yanında biraz zayıf kalıyor aslına bakacak olursanız. Çünkü yazı yazmak insanda bir nevi hastalık gibi bir şey çoğu kez. Ben de o hastalardanım. Bu blogumla birlikte bilen bilir toplamda 3 blogum var. Diğerleri biraz atıl kalıyor ne yazıkki. Önceliğim hep bu taraf oldu şimdiye kadar.Kendimi en rahat hissettiğim alan burası oldu çünkü hep. Burda hiç zorlama yazmadım hiç kasmadım. Hep olduğum gibi oldum. Markalar hediyeler yolladı yazmadım. Bana yazacak keyif vereni yazdım. Hediye göndermeyene de niye göndermiyor demedim. Onları da anladım içten içe hep :D



Şimdilerde bu ilk göz ağrımın başı ağrıyor. Pabucunu dama attım da azıcık. Yeni bir projem oldu 2011 sonunda. Kasım 13'ten beri yayında. Yeni bir heyecan verdi. Şimdiye kadar amatör ruhla ama profesyonelce yapmaya çalıştığım yazma işini iş haline sokmaya karar verdim. Hani nedir neden bahsediyorsan derseniz eğer şuradan bakabilirsiniz ne olduğuna. İsterseniz şuradan Twitter'da takip ederseniz, isterseniz de şuradan da Facebook sayfasını like ediverirsiniz. :D



Şimdi bahsedince neden buraya yazmadığımı, neden daha önceleri deli gibi yazdığımı garip oldum bir. Kızdım kendime bu blogu bu kadar yalnız bıraktım diye. Bu sefer söz vermiyorum dürüst olmak için bloguma kendime ve hepi topu 120 küsür izleyicime yalan olmasın diye. Ama diyorum daha fazla yazmak istiyorum. Fazlaca...