Benim Gezi' deki Kahramanım

Herkes konuştu. Herkes kendince fikrini paylaştı. Birikmişlik vardı pek çoğumuzda. İsyan, şaşkınlık, umut, harekete geçmenin verdiği canlılık vardı sözlerimizde, eylemlerimizde, duruşumuzda...

Bir süredir takip etmiyorum olayları, olaylardan sonra olanları. Sebebi uzak olmak belki de, uzakta olup elinden bir şeyler gelememesi. Hatırlıyorum da olayların en sıcak günlerini Twitterda kimseden twit gelmeyince deli olmuştuk Fatih'le. En sonunda baktık 7 saat farkla birlikte uyuyamaz hale geldik burada.


Sonra karar verdik artık çok fazla karıştırmayacaktık interneti. Ne kadar dayanabilirsek artık. Bütün arkadaşlarımız hemen hemen her gece sokağa çıkıyordu hakkını aramak için. Acaba birine bir şey olur mu diye endişeyle beklemek, burada uzakta beklemek ve hiçbir şeyin elden gelmemesi ne kadar kötüydü. 


----------

Lisedeydim bu parti kazandığında. Liseden beni tanıyanlar bilir ki hayalim Siyaset Bilimi okumaktı. Okuldaki hocalarımla oturup Türkiye'nin dış siyasetini konuşurduk. Onların da ayrıca hoşuna giderdi bendeki bu ilgi. Özellikle oturup sohbet ederdik bazen bu konular hakkında. O dönemki gazeteciler farksızdı şimdikinden. Ne övgüler ne methiyeler diziliyordu sayın devlet başkanı hakkında. Avrupa Fatihiydi. Beden dilinde uzmandı, Rahmetli Ecevit filan yanında sıfır kalıyordu dış politika, siyaset vs. konularında. Sonra konuşmayı beceriyordu. Sahi ne güzel kandırıyordu. Ne tatlı dilliydi...

Ben bu arada sürekli şikayet ediyordum. Değiştiklerini söylediler, ılımlı islamcıyız hoş görülüyüz dediler, hepsi birer tatlı kandırmacaydı. Kimler inandı kimler alındı bu tatlı yalanlara... Ateşli tartışmalardan vazgeçmedim, korkmadım, birileri fikrini söylemye çekinirken ben hep kavga ettim. En sonunda ben de pes artık dedim pes ettim. 2009 yılıydı artık gazeteleri, haberleri takip etmeyeceğim diye karar verdiğim tarih. Madem elimden bir şey gelmiyor, madem sadece konuşuyorum o zaman varsın kendi kendilerine istedikleri gibi gütsünlerdi istedikleri her neyse. Ne de olsa benim sesim duyulmuyor ne de olsa herkes çıkarı peşindeydi... Atamızın yüz karası gençlerinden biriydim işte ben de. Damarımdaki kan asil miydi uyuşuk muydu artık ayırt edemiyordum.
En iyisi hiç düşünmemekti. Böylelikle sinir olmayacaktım artık. Çevreme duyarsız kalmaya çalışacaktım ben de diğerleri gibi.
----------

Olayların 4. günüydü. Çadırlar ateşe verilmeden saatler öncesi ben New York Public Library'de çalışmaya çalışırken sürekli FB' taki olaylara bakıcam diye yarım bırakıp işlerimi düşünmeye başladım. 
Sonra baktım çalışamıyorum da adam gibi, Brayant Park'a geçtim. 

Ne kadar da manidardı benim için durum. İstanbul'un kalbinde bir park için direnen gaz yiyen kırmızılı kadın, New York'un göbeğinde iş çıkışı çimlere yayılmış, yoga yapan, hulahop çeviren New Yorker kadınlar... Parkın tadını çıkarırken Deniz'in gelmesini beklemeye başladım. Bu sırada ne yapabileceğimi düşünmeye devam ediyordum. Bir şeyler yapmalıydık. Fiziki bir yardımı dokunmasa da birilerine dokunsundu yaptığımız. Tıpkı benim kahramanımın bana aylar önce dokunduğu gibi. Aklımda hep onun paylaştığı o fotoğraf ve benim beynimde dönüp duran iç sesim. 

Derken Deniz geldi. Ben metni hazırladım. Deniz de çevreyi kolaçan edip kimlerle konuşabileceğimize karar vermeye çalışıyordu. Sonra o hulahop çevirenlerin arasında Deniz'in bir arkadaşını gördük o bizim itici gücümüz oldu ona derdimizi anlatıp ilk kareyi aldık. Derken başka kızlar bulduk. Her defasında birimiz gidip konuşuyordu gruplarla. Bir sürü insan vardı İstanbul'u görmüş, Taksim'i bilen, neler olduğunu soran ve bizi merakla dinleyen... 

2 saat boyunca parktaki çeşitli kimselere Türkçe kelimlerimizi teker teker söyleterek zaman harcadık. Bir o kadar da evde düzenlemeleri yapmaya harcadık. New york'ta gece 12 yi aşmış saat 7 sularıydı Türkiye' de biz videomuzu yayınladığımızda... Derken sabah oldu. Deniz'in mesajları kimler kimler paylaşmıştı videomuzu. Hürriyet Web Tv, Ahmet Hakan, Cnn Türk Web TV ve kimler kimler...



Demekki bir şey yapmak için, fark yaratmak için küçücük bir hareket yetiyormuş. Bir arkadaşın paylaştığı bir fotoğraf bile vicdanızı sızlatıp sizi yerinizden kaldırabiliyormuş. 

Benim Gezi'deki kahramanım Nihan Bora'ydı. 



Aylar öncesinde bu fotoğrafı paylaşmıştı. İçimden geçen şöyleydi: "Yazık bu yapılanlarda cılız bir ses olarak kalacak, kimsenin umurunda bile olmayacak. Herkes kendi derdinde devam edecek yola. İstedikleri gibi yikacaklar Taksimi de Parkı da." Sonra gördüm ki bir kalabalık var ağaçları seven ve çaba sarf eden onlar için. Facebook'taki arkadaşlarımdan hep aynı mesaj;

-ben de gidiyorum 
-ben de oradayım
-ben de Geziye gidiyorum siz de gelsenize
...

Demekki Nihan boşuna imza toplamıyordu, demekki boşuna değildi çağrısı, küçücük bir hareket bile olsa çığlığa dönüşebiliyordu demek.
Demek Zuccoti Parktaki ihtiyar Amerikalı'ya; "Siz Türkler bir ağaç için bu kadar kavga edecek kadar çılgınsınız demek, Bize biraz daha Atatürk'ten bahsetsenize?" dedirtmek bu kadar kolaydı ha?! 

İyiki varsın Nihan. İyiki duyarlısın. İyiki biz otururken sen ayaktasın ve bir şeyler yapıyorsun...

Hepimiz için...
Hepimiz adına;

Teşekkürler.

Yorumlar

Yorum Gönder